Why should the work of the ancient and the medievals, so far as it relates to nature, still be of interest and an inspiration to us now? The contributions to this enlightening volume explore and uncover contemporary scholarship's debt to the classical and medieval past. Thinking About the Environment synthesizes religious thought and environmental theory to trace a trajectory from Mesopotamian mythology and classical and Hellenistic Greek, through classical Latin writers, to medieval Christian views of the natural world and our (...) relationship with it. The work also offers medieval Arabic and Jewish views on humanity's inseparability from nature. The volume concludes with a study of the breakdown between science and value in contemporary ecological thought. Thinking About the Environment will be a invaluable source book for those seeking to address environmental ethics from a historical perspective. (shrink)

In den soziologischen, kulturwissenschaftlichen und politisch-theoretischen Diskursen haben die Themen der Subjektivierungsweisen, Singularisierungen, Selbstsetzungsstrategien und Technologien des Selbst in den letzten beiden Dekaden viel Aufmerksamkeit auf sich gezogen. Angesichts dessen stellt die Suche nach „neue[n] Vokabulare[n] und Theorien der Kollektivität“ (so das CfP zu dieser Ausgabe der Zeitschrift) eine wichtige komplementäre Fragerichtung dar. Unser Beitrag will mit der Forschungsperspektive der ‚digitalen Gouvernementalität‘ sowie den Konzepten der ‚Kollektivitätseffekte‘ und der ‚digitalen Methexis‘ (Teilhabe, Partizipation) die Suche nach einem neuen heuristischen und konzeptuellen (...) Rahmen zur Erfassung und kritischen Durchdringung der zugleich individualisierenden und kollektivierenden Phänomene der Digitalität unterstützen. Ausgangspunkt des Beitrages ist die Überlegung, dass sich die Phänomene der Digitalisierung und Digitalität machthistoriographisch mit Foucault als aktuelle Form von Gouvernementalität – genauer: digitale Gouvernementalität – beschreiben lassen, d.h. als spezifisches epistemischpraktisches Ensemble aus Regierungstechnologien, Subjektivierungsweisen und Wissensformen der Digitalität. Unsere grundlegende These ist, dass sich in der Digitalität und digitalisierten Gesellschaft sowohl Regime der verstärkten Individualisierung als auch Regime der Kollektivierung und Kollektivität installieren, wobei erstere immer schon durch letztere eingeholt sind. Die theoretisch-konzeptuelle Herausforderung besteht darin, beide Ausdrucksformen der digitalen Gesellschaft für sich und in ihrer kokonstitutiven Verfasstheit zu begreifen. Wir versuchen damit, Andreas Reckwitz’ Analyse der „Digitalisierung als Singularisierung“ sowohl um eine regierungsanalytische als auch um eine kollektivitätsfokussierte Perspektive zu ergänzen. (shrink)

Leibniz said with a mixture of admiration and inspiration that the Duchess Sophie of Hannover always wanted to know the reason why behind the reason why. And that is just how rationality works: it wants to leave no loose ends to understanding, seeking to enable us to understand things through to the bitter end. In the twelve chapters that make up Satisfying Reason, Rescher develops and defends the following perspective: That rationality is a cardinal virtue in cognitive matters. That this (...) is not something simple and cut-and-dried: in the pursuit of truth through the development of knowledge we face obstacles -- sometimes even insuperable ones. All that we can do is the best we can, realizing that even our very best may still be imperfect. Nevertheless, the venture is far from hopeless. While absolutes are unattainable in the cognitive venture, some solutions are situationally optimal, being comparatively the best that can be managed under the circumstances. That reason itself enables us to come to terms with this state of affairs, urging us to accept the best we can do as good enough. Satisfying Reason is an explanation of the presuppositions and methods of rational enquiry, an original exercise in metaknowledge, developing a systematic body of knowledge about the scope and limits of knowledge itself. (shrink)

Die Herrschaft des Behaviorismus in der Psychologie ist gebrochen! Das ist die Ausgangsthese dieses Buches, die im Rahmen des Modells revolutionärer Wissenschaftsentwicklung (Kuhn) als Behauptung eines Paradigmawechsels präzisiert wird. Die Argumentation beschränkt sich nicht nur auf den Nachweis des Niedergangs des Behaviorismus, sondern gibt auch konstruktiv das mögliche neue Paradigma an: als Psychologie des reflexiven Subjekts, das wie der Wissenschaftler (subjektive) Theorien aufstellt, überprüft, bewertet. Der Aufriss einer solchen Psychologie des epistemischen Subjekts unter allgemein-, sozial-, pädagogisch- und klinisch-psychologischem Aspekt thematisiert (...) vor allem: die Rationalität der Reflexionen, Normenkritik und -begründung im Austausch von wissenschaftlichen und naiven Theorien sowie die Berücksichtigung von Reflexivität in der therapeutischen Praxis. Die Rückwendung dieser pychologisch-metatheoretischen Perspektiven auf die Wissenschaftstheorie führt auch zu einer neu. (shrink)

qism 1. Fī al-qānūn. al-Ṭabʻah 5., mazīdah wa-munaqqaḥah wafqan lil-qawānīn al-jadīdah, 1966 -- qism 2. Fī al-ḥuqūq. al-Ṭabʻah 4., mazīdah wa-munaqqaḥah wafqan lil-qawānīn al-jadīdah, 1961.

Articles, chiefly on Islamic philosophy.

Classical work on Hindu cosmology by Huccaṇṇa, 16th century Kannada author.

Molla Halil’e göre insanların bu dünyada yaptıkları iyiliklere karşılık Yüce Allah onları ahirette lütfuyla nimetlendirecek ve Cennetine koyacaktır. Bu, Allah’ın insanlara bir va‘didir. Allah va‘dinden asla dönmez. Çünkü Allah’ın va‘dinden dönmesi, O’nun hakkında bir eksiklik sayılır. Ancak bu durum O’nun için vucûbiyet ifade etmez. Vucubiyet kavramı çeşitli anlamlarda kullanıldığı için anlam kargaşasına yol açabilir. Buna sebebiyet vermemek için kelamda özellikle de bu makalede “zorunluluk” anlamına kullanılacak olup bazen gereklilik anlamı da ihtiva edebilir. Allah, kötülük yapanları ise adaletiyle cezalandıracaktır. Bu da (...) Allah’ın va‘îdi olup, va‘îdi’nden dönebilir. Bu, O’nun hakkında bir noksanlığa sebebiyet vermez. Çünkü cezalandırmaktan vazgeçmesi Allah’ın merhametinin ve lütfunun bir sonucudur. Bununla birlikte ne va‘d ve ne de va‘îd Allah’a vacip değildir. Molla Halil’e göre, büyük günah insanı imandan çıkarmaz. Mu‘tezile’ye göre büyük günah işleyen kimse dünyada ne mümin olur ne de kâfir ikisinin arasında bir yerde durur. Buna da fasıklık denir. Haricîlere göre ise, ister büyük, isterse küçük olsun, her türlü günah sahibini iman dairesinden çıkarır ve küfür dairesine dahil eder. Molla Halil’e göre, ahiret hayatı ruh ve cesetle birlikte olacaktır. Bu üm-metin günahkârlarına peygamberler, şehitler ve salih kimseler şefaat edecek-tir. Mu‘tezile‘ye göre şefaat sadece iyilerin derecesinin yükselmesi içindir. Günahkârlar için şefaat olmayacaktır. Günahkâr müminler Cehenneme girseler de ebedi kalmayacaklar. Kâfirlerin azapları ise devamlı olacak ve bunlar ebedi olarak Cehennemde kalacaklardır. Biz bu makalede önce sevap ve İkâb kelimelerinin lügat ve ıstılah anlamları üzerinde duracak, sonra bu bağlamda ayet ve hadislerde verilen bilgileri ve bunların açıklamalarını ele alacağız. Daha sonra Molla Halil’in bu konulara dair görüşlerini sunmaya çalışacağız. Onun sevap ve İkâb ile ilgili tanımlarını, bunların sonuçlarına dair yaşanacakları ve varılacak yerleri ele alan yaklaşımlarını sunmaya çalışacağız. Burada farklı görüşlere sahip olmaları nedeniyle çoğunlukla Mu‘tezile’nin ve az da olsa Haricilerin görüşlerine de mukayese oluşturması için değineceğiz. Burada sadece Molla Halil’in görüşlerini değil, onun içinden geldiği Ehli Sünnetin görüşlerini, sünni kaynakları temel alarak aktarmaya çalışacağız. (shrink)

Study on the concept of jiva in Śaktiviśiṣṭādvaitavedānta philosophy and also in Indic philosophy.